Avrupa’da İslamofobi Artık Can Almaya Başladı

Bayram POMAK

19 Şubat 2020 tarihinde Almanya’nın Hanau kentinde meydana gelen silahlı saldırıda 9 kişi hayatını kaybetmiş, saldırgan ve annesi de dâhil 11 kişi ölmüştü. Ancak medya dünyasına baktığımızda bu olaya gereken yerin verilmediğini görüyoruz. Yani olay sanki geçiştirildi gibi. Çünkü ölenler Müslüman ve öldüren ise Alman’dı. Medyanın diline baktığımız zaman klasik kalıplaşmış, genel geçer cümlelerle olayı verdiğini ve fazla üstüne gitmeyerek şizofren, akıl hastası birinin işi denilerek geçiştirilmeye çalışıldı. Ancak eğer roller tam tersi olsaydı öldüren kişi Müslüman, ölenler ise Alman olsaydı, medyanın ve dünyanın tavrı böyle mi olurdu? Geçmiş tecrübelerimize baktığımızda muhtemelen bunun böyle olmayacağını görecektik.

Mesela öldüren Alman ise, aşırı sağcı, radikal, şizofren, yalnız kurt vb. şekillerde haberlere yansıtılmaktadır. Ancak bunun tam tersi, fail Müslüman biri olsaydı terörist, köktendinci, radikal gibi etiketlemelerle sadece fail hedef alınmaz, failin mensup olduğu din, milliyeti hepsi hedef alınır ve tepki çok çok fazla olurdu!

Avrupa’da ve sadece Avrupa ile sınırlı kalmayıp Batı zihniyetine sahip dünyada bu tür hadiselerin hızlıca yayılmaya başladığını ve bunun insanların canına kast eder dereceye geldiğini müşahede ediyoruz.Ancak,bunlar yeterince tartışılmıyor, olaylar bireyselleştirilmeye çalışılıyor ve Avrupa’nın tarihinden gelen ırkçılık, yabancı düşmanlığı, hoşgörüsüzlük gibi öğeler örtbas edilmeye çalışılıyor.

Peki, bugüne kadar yapılan saldırıların hepsi sözde “yalnız kurtlar”ın,şizofrenlerin  yaptıkları olabilir mi? Yoksa bunlar Batı’da tarihin yeniden tezahürü olarak görebileceğimiz hadiseler mi? Yani bütün bunlar bir organizasyonun işi olabilir mi? Biraz araştırma yaptığınızda ve bu meseleleri araştırmış kişileri okuyup, dinlediğinizde bu olayların bir kişinin yapma imkanın olmadığını, bunların arkasında bir akıl ve bir organizasyon olduğunu göstermektedir.

Mesela NSU cinayetleri olarak da bilinen ve Almanya’da 2000-2007 yılları arasında sistematik bir şekilde öldürülen, aralarında bir Yunanın ve Türklerin olduğu davanın aşırı sağcı bir örgütün işi olduğu ortaya çıkartıldıktan sonra Almanya hükümeti meselenin daha da derinine inememiştir. Kamuoyu bu tür olayların arkasında “aşırı sağ” denen bu tür organizasyonların derin devlet tarafından korunduğunun ve daha da fazla dokunamadığının farkına varmıştır. Almanya’da bu oluşumlar sadece yabancılar için tehlike değil bizzat Almanya’nın çok kültürlülüğünü savunan Almanlar için de tehlikeli olmaya başlamıştır.Mesela Başbakan Angela Merkel’in sığınmacılara açık kapı politikasını savunan Lübcke, 2015 yılında yaptığı bir konuşmanın ardından aşırı sağcılar tarafından ölümle tehdit edilmiş; bunun üzerine Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partili siyasetçiye geçici olarak koruma verilmişti.

Lübcke’nin evinde ölü bulunduğu bilgisi henüz Alman basınında geniş bir şekilde yer almadan bazı sosyal medya hesaplarında \”halkına değer vermeyen biri daha gitti\”, \”hak ettiğini buldu\” şeklinde mesajların yanı sıra Lübcke’nin dört yıl önce yaptığı ve bazı aşırı sağcı grupların büyük tepkisini çeken konuşmasının videosu da yoğun olarak paylaşılmıştı.

CDU’lu siyasetçi, \”Bu değerleri paylaşmayan, istediği zaman bu ülkeyi terk edebilir, her Alman bunu yapmakta özgürdür\” demişti. (DW)

Hanau saldırısından bir gün önce de Almanya’da 5 camiyi bombalama hazırlığında olan bir örgüt polis tarafından yakalanmış ve bombalamalar engellenmişti. Aynı şekilde Hanau saldırısından bir gün sonra da Londra’da bir kişi cami müezzinine bıçakla saldırdı. Bu ve bunun gibi olayların daha birçoğu küçük çaplı olarak yaşanmakta, ancak bunun bazıları medyaya yansıyıp çoğu yansımamaktadır.

Diğer İslamofobik saldırılar ise Norveç’te Breivik ve Yeni Zelanda da meydana gelen katliamlardır. Bu katliamlarda da medya bu kişiler için psikolojisi bozuk, yalnız kurt tanımlamalarını yaparak meselenin organize olmadığını göstermeye ve olayları basite indirgemeye çalıştı. Ancak bütün bu olayların ortak noktaları her üçünde de bu teröristlerin katliamları gerçekleştirmeden önce Manifesto hazırlamalarıdır. Bu manifestolar öyle basit şeyler değil.Mesela Breivik’in manifestosu 1500 sayfa olarak hazırlanmış. Yeni Zelanda saldırganın silahında yazan ve Haçlı zihniyetini yansıtan yazılar, bu kişilerin daha önce kurdukları irtibatlar, bütün bu olayların planlı, bilerek, iyi düşünülmüş ve bir Haçlı ideolojisi çerçevesinde yapıldığını göstermektedir.

Dolayısıyla bütün olan bu olaylar belki de ilerde Avrupa’da yaşanabilecek daha vahim olayların habercisi olabilir. Çünkü yabancı düşmanlığı Avrupa’da her geçen gün tırmanırken, aşırı sağcılar daha da organize olmaya, kurdukları STK’larla insanların beyinlerini yıkamaya ve daha da öteye giderek can almaya başladı. Siyasi arenada da aşırı sağcı, ırkçı partilerin oylarını artırmaya başlaması bu ideolojinin halkta da karşılık bulmaya ve kitlelere ulaşmaya başladığını göstermektedir. Bunu anlamak için Avrupa tarihine bakmak yeter.Eer önlem alınmaz ve bu gruplar bu şekilde örgütlenmeye devam ederse Avrupa’da yeni Hitlerlerin ortaya çıkmayacağının garantisini kimse veremez. Daha önce izlediğim bir TV programında bir gazetecinin anlattıkları bazı şeyleri açıklar nitelikte. Bulgaristan’da bulunan ATAKA partisi, liderinin aşırı ırkçı yorumları karşısında Bulgar gazeteciler onunla alay etmiş; bunun üzerine Bulgar gazetecilerin yanına yaklaşan bir Alman gazeteci bunun o kadar da hafife alınacak bir mesele olmadığını, zamanında Almanların da Hitleri hafife aldığını, zamanla güçlenerek ülkeyi ele geçirdiğini ve ardından mahvettiğini belirterek onlara çıkışmıştı.

“Bu dönemde artık bunlar olmaz” diyenlerin en büyük yanılgısı,artık bu tür olayların son bulduğunu düşünmeleridir. Aynı şey90’lı yıllarda Bosna için de düşünülüyordu.“Bu yüzyılda Avrupa’nın ortasında böyle şeyler olabilir mi?”diyenler daha sonra dünyanın karşılaştığı en büyük katliamlara seyirci kaldılar. Dolayısıyla Avrupa’da İslamofobi ciddi şekilde güçlenmekte, organize olmakta ve siyasette destek bulmaktadır.Bu, ileride onların iktidara gelme potansiyelinin olduğunu göstermektedir.

Bu tür gelişmelerde en çok etkilenecek olan Batı’da yaşayan yüzbinlerce Balkanlı ve diğer uluslardan olan yabancı göçmenler olacaktır. Bunun için önlemler alınması ve Antisemitizm yasası olduğu gibi İslamofobi’nin yasaklanması yasası da çıkarılmalı ve ciddi önlemler alınmalıdır. Aksi halde tarih tekerrür eder.

Alman Başbakanı Angela Merkel’in Almanlar için dediği gibi “Irkçılık, içimizde olan ve her an dışarı çıkabilecek bir zehir”dir.

Ilgili Haberler