ALEKSANDAR DUGİN’İN RUS JEOPOLİTİĞİ VE UKRAYNA SAVAŞINI ANLAMAK”

Bayram POMAK

Aleksandar Dugin, bir rus milliyetçisi ve stratejist. Ağustos ayında arabasına konan bomba sonucu kızını kaybetti. Ukrayna savaşından çok önce yazmış olduğu ‘‘Rus Jeopolitiği’’ adlı Rusya’nın gelecek stratejisi ve önündeki tehditler üzerine teoriler ortaya atan kitabı Ukrayna savaşını anlamak açısından önemli bir eser. Ancak eseri asıl ilginç kılan, yazdığı çoğu şeyin Ukrayna savaşı ile birlikte gerçekleşiyor olmasında yatıyor.

Aleksandar Dugin, kitabında dünyayı iki kutba ayırıyor. Bu kutuplarda birbirine karşıt esas güçler, Atlantikçi ve Avrasyacı bloklar oluşturmakta. Atlantikçiliğin merkezinde ABD’nin, Avrasyacılığın merkezinde ise Rusya’nın bulunduğunu, esas savaşın bu iki blok arasında gerçekleştiğini vurgulamakta. Atlantikçilerin Rusya’yı imparatorluktan ‘bölgesel devlet’ statüsüne çekmeyi planladığını ve zamanında Varşova paktının ve SSCB’nin çöküşü ile jeopolitik niteliği daralan Rusya’nın etkisinin daha da azalacağını dile getirerek Rusya’nın ‘‘bölgesel devlet’’ olmasının Rusların intiharına eşdeğer olduğunu çünkü İmparatorluk olmadan Rusların kendi kimliklerini kaybedeceğini ve millet olarak tarih sahnesinden silineceğini iddia etmekte.

Atlantikçilerin, Rusya’yı daraltma stratejisinin 1992’de Paul Wolfowitz’in Amerikan kongresine sunduğu raporda ‘‘ABD’nin en önemli stratejik probleminin, eski Sovyetler Birliği topraklarında ABD’den bağımsız bir siyaset yürütme kabiliyetine sahip büyük ve bağımsız bir stratejik oluşuma izin verilmemesi’’ olduğunu söylemektedir. Bu sebeple Batı’nın bu hayati ihtiyacı yüzünden, Rusya’ya ‘‘bölgesel devlet’’ rolü verilmek istendiğini belirtir.

Dugin, söz konusu kitabında ‘‘Bundan böyle BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu, eski SSCB ülkeleri) bütün devletlerin iki seçimi vardır: ya Avrasyacı projeye geri dönmek, ya da NATO safına geçmek. Her bir devlet bünyesinde hem Avrasyacı (Moskova yanlısı), hem de anti – Moskovacı, aslına ise Amerikan taraftarı mevcuttur. Sadece ‘egemen Ukrayna’nın varlığı bile artık Atlantikçilik yönünde atılan bir adım demektir. Ukrayna, Avrasyacı mekândan düşer düşmez (Ukrayna’daki Rus yanlısı yönetim devrildikten sonra) problemler baş gösterdi: Kırım meselesi, Ukrayna’nın Rusça konuşan nüfus problemi, Ukrayna kilisesinin bağımsızlığı vs. İki farklı devlet haline gelen Ukrayna ve Rusya, jeopolitik barikatın muhtelif taraflarında saf tuttular. Ukrayna ‘tampon bölge’ rolünü oynamaya başlamakta, NATO’nun ileri karakoluna çevrilmektedir’’ diye yazmaktadır.

Dugin’e göre egemen bir Ukrayna kesinlikle Rus jeopolitiği için istenmeyen bir durumdur. Burada ki en temel etkenlerden biri şüphesiz ki Karadeniz’in önemidir. Bu yüzden, ‘Özi kalesinden Kerç’e kadar Karadeniz kıyısından yoksun bir Rusya, gerçekte kim tarafından kontrol edildiği belli olmayan o kadar küçük bir kıyıyı elde etmekte ki, bu halde normal ve bağımsız bir devlet şekliyle mevcudiyeti şüphe konusu olmaktadır. Karadeniz ‘sıcak denizlere’ erişimi ikame edememekte ve İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerindeki Atlantikçi sağlam denetim yüzünden jeopolitik önemi de keskin bir şekilde düşmektedir. Bağımsız bir devlet olarak Ukrayna, Avrasya’nın tümü için büyük bir tehlike arz etmektedir. Ukrayna meselesi çözüme kavuşturulmadan kıtasal jeopolitikten bahsetmenin hiçbir anlamı olamaz. Stratejik olarak Ukrayna, güneyde ve batıda Moskova’nın ciddi uzantısı olmalıdır’’ stratejisini ortaya koymaktadır.

Ukrayna’nın egemen bir devlet olarak hayatiyetini sürdürmesinin Atlantikçiler tarafından Rusya’nın içine girilmiş kadar tehlikeli olduğunu dile getirir. Bunun için Ukrayna’nın egemen ve üniter bir devlet olarak kalamayacağını söylemekte ve üniter Ukrayna’nın daha fazla yaşamını sürdürmesine izin verilemeyeceğini ifade eder. Dugin’e göre Ukrayna birkaç bölgeye bölünmelidir.

Doğu Ukrayna: bu bölgenin tamamı Rusya’ya aittir.
Kırım
İçinde Kiev’in de olduğu merkezi kısım
Batı Ukrayna: Kültürel açıdan Orta Avrupa’nın Katolik jeopolitik kısmına aittir.
Daha Ukrayna savaşı başlamadan birkaç yıl önce yazılan bu kitapta, Rusya’nın
‘‘düşük yoğunluklu bir savaşa’’ sürüklenebileceğini yazmaktadır. ‘‘Rusları uluslararası arenada gözden düşürecek ve devletin zaten sağlam olmayan sosyo ekonomik istikrarını baltalayacak ‘düşük yoğunluklu savaş’ kuşağını Rusya federasyonu çerçevesinde yaratarak kendi açısından bu işten kazançlı bile çıkabilir. Hatta eğer Ruslar komşularından kadim Rus topraklarının bir parçasını savaşarak geri almayı başarsalar bile, bunun bedeli, yeni düşman devletlerin belirmesi olacaktır. Neticede bu devletler Rusya’nın başlıca rakiplerinin, Atlantikçilerin (Batı kampı, ABD) kampına itilecektir. Bu durumda Rusya’ya lazım olan yeni emperyal entegrasyon belirsiz bir süre ertelenecektir’’ demektedir.

Bugün dünyanın gündemini büyük çoğunlukla meşgul eden Ukrayna savaşının Rusya için ne anlama geldiğini anlamak için Aleksandar Dugin iyi bir rehber. Rusya için Ukrayna aslında kendisinden farklı bir devlet değil. Nitekim her ne kadar SSCB’den bağımsızlığını ilan etse bile 2014 yılına kadar Ukrayna Rusya’nın güdümünde olan bir uydu devlet özelliği taşıyordu. Soros’un desteğiyle ortaya çıkan Maydan darbesi ile ülkenin yönetimi Rus yanlılarından, Batı Bloku yanlılarına geçti. Ancak bütün bu gelişmeler karşısında Rusya oturup beklemedi ve Kırım’a müdahale ederek, Kırım’ı ilhak etti. Dugin, Kırım’ın Karadeniz’e açılan bir kapı olduğunu ve Kırım’daki kontrolü kaybetmenin Karadeniz ve sıcak denizlere çıkış yolunu kaybetmek olduğunu açıklamaktadır. Aynı şekilde ‘egemen’ bir Ukrayna’nın aslında Batı yanlısı bir devlet olduğunu ve bunun Rusya için hayati önemde bir tehlike olduğunu ifade etmekte, en temel sorunun NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin olduğunu belirtmektedir.

Dugin, Rusya’ya karşı Batı’nın belirlediği stratejinin Rusya için bir intihar olduğunu, Çünkü Rus halkının bir imparatorluk olmaktan başka bir seçeneğinin olmadığını, eğer Rusya’nın genişleme politikası olmazsa Batı ve özellikle ABD tarafından kuşatılıp boğulacağını belirtir ve tek yolun genişleme olduğunu söyler. Bu bakımdan ‘‘Moskova’nın hedefi, stratejik etkisini Doğu, Batı ve Güneye doğru genişletmektir. NATO’nun amacı ise aksine Rusya – Avrasya’yı anakonda halkasına hapsetmektir’’ diye yazmaktadır.

Bu bakımdan Ukrayna meselesini sadece Rusya ve Ukrayna meselesi olarak görmek son derece yanlış bir bakış açısı olacaktır. Bir tampon bölge olan Ukrayna, Batı tarafından önce sivil toplum darbesiyle kontrolü ele geçirdi. Ancak daha sonra Rusya’nın askeri güç ortaya çıkarmasıyla gerçek savaş ortaya konuldu. Dugin’in iddia ettiği ‘düşük yoğunluklu savaş’ın bugün gerçekten uygulandığını görmekteyiz. Bir taraftan Batı’nın istediği ‘düşük yoğunluklu savaş’ devam ederken diğer taraftan Rusya’da Ukrayna’yı bölme stratejisini gerçekleştiriyor. Bu savaşın daha çok süreceği her açıdan bellidir. Batı ve Rusya savaşının daha ilk etaplarını görmekteyiz. Dugin, savaşın çerçevesini çok net olarak çizmektedir. Rusya ve Batı en sonunda bu savaşı kazan kazan prensibine göre mi veya kaybet kazan prensibine göre mi çözecek onu zaman içerisinde göreceğiz. Ancak belli olan bir şey var ki bu savaş gündemimizi daha çok meşgul edecek.

Ilgili Haberler