Malik Hasa
Arnavutça online gazetelerin çoğunda bugün eski Türk futbolcu Hakan Shukur (Hakan Şükür) ile ilgili bir haber dolaşıyordu. Bunlarda da “Erdoğan her şeyimi aldı, şimdi de taksici olarak çalışıyorum”. Arnavutlar futbolu severler ve futbolcuların hikâyeleriyle onlar üzerinde fazlasıyla etki yapılabilir. Her tarafa bir furya ile yayılan bu haber arasıra farklı detaylar eşliğinde yayınlanıyor, sırf tek elden çıktığı anlaşılmasın diye, oysa ki bir gazeteci için kamuoyunun manipülize edilmesiyle masif bir çabanın söz konusu olduğu gayet anlaşılır.
Bu gibi çabalara ilk kez karşılaşmıyoruz. Bunu daha kolay anlamak için bir örnek verelim: 15 Temmuz’da Türkiye’de demokrasiyi savunurken şehit düşenlerin anısına bir anıtın açılış töreni Tiran’daki göl parkında düzenlendi. Medyalar bu olayı normal bir olaymış gibi yansıttılar, oysa ki bir ay sonrasında, dışarıdan gelen bir el yeniden bu durumu gözler önüne serdi dhe tüm medyalara sanki o olay o gün olmuş gibi yansıtıldı. Tarih tam da 19 Ağustos’tu. Tüm haber ve görüşlerde gazetecilerin bilgisizliği belli oluyor, ancak iyi fiyatta alınıp satılan bir haber aracılığıyla para kazanma arzusu tüm sınırları aşmıştı… Nihayetinde şayet iftira karşıtı kanunu yürürlükte olsaydı hapis cezasıyla cezalandırılacak bir ihlal vardı karşımızda.
Peki bugün ne oldu? Hikâye vatandaş Harun Çelik’le başladı, bu olayda sahtecilik ve insan ticaretiyle uğraşan uluslararası bir hücrenin ortaya çıkarılma gerçeğinin yerine medyalar onun Türkiye’ye gönderilme şekliyle alakadar oldular… Hatta ona karşı yükselen “bayılma numarası yap” şeklindeki çağrılar ona karşı yapılmış bir haksızlık olarak lanse edildiler, manipülasyon çağrıları olarak değil.
Onun meselesinden sonra aslında geniş kamuoyu daha büyük bir kurgu beklemeliydi, zira onun arkadaşı 13.01.2020 tarihinde mahkeme heyetinin karşısına çıkacaktı. Erdoğan ve hükümetinin ruhsuz olarak gösterileceği büyük bir yalan gerekirdi, bu şekilde pasaportların, vize ve diğer sahte evraklarının verilme hatları kapanabilirdi.
Bir çok uluslararası ağa göre insan ticaretiyle ilgili uluslararası çapta yayan ağ, korkunç bir düzeyde ve Türkiye’den başlıyor, Yunanistan’dan devam ediyor ve daha sonra Makedonya, Arnavutluk ve Kosova bölgelerinde ilerliyor.
Türk medyaları adaletten kaçıp Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’da sığınan binlerce FETÖ üyesinden söz ediyor. Oysa ki Arnavut medyaları bundan hiç bahsetmez, ama kendilerine yüksek miktarlardaki paralarla birlikte servis edilen haberler yada FETÖ örgütüne satılmış gazeteciler aracılığıyla bazı hikâyeleri yeniden gözler önüne getirerek ve dikkatlerini çekerek kamuoyunu fitilliyor.
Hakan Şükür’ün hikâyesi de tam olarak bu şekilde. Kendisi luks bir arabada çekilmiş bir videoyu 19 Kasim 2019 tarihinde YouTube’a yüklemiş. O bu görüntüyü çekerken Türk vatandaşları kendisine “hain”, “ülkene dön de adalete teslim ol” gibi ifadelerle hitap ederler. Oysa ki o, ABD’de bir çok işi yaptığını ve bunlar arasında şoförlük de yaptığını iddia ediyor… O an aslında ekmekle yumurta almaya çıkmış, ama ne garip ki FETÖ’cülerin haberleri bunu sefalet içindeymiş ve UBER şoförüymüş gibi yansıttılar.
Arnavutça haberlere göre o, ikisi kanser hastası olan anne ve babasından söz ediyor, ancak buna rağmen kendisi Türkiye’ye girip onları görmeye gidemiyor, ancak şu bir gerçek ki böyle bir durum söz konusu değil ve bu da gayet rahat bir şekilde tespit edilebilir çünkü bu video hâlâ yayında…
İdeolojik olarak FETÖ’ye bağlı gazetecilerin yalanları ve iftiraları, aynı şekilde bunlara kanan bazı copy-paste gazetecileri paylaştıklarından öte daha önemli bir durum var. Zaman öncesinde meydana gelmiş bir olayı yeniden kamuoyunun dikkatlerini çekerek ön plana çıkarma konusunda Ağustos’ta tercih edilen taktikle aynısının tercih edilmiş olması…
Bu haberlerle kolayca anlaşılır ki Arnavutluk’taki medyaların büyük kısmı ya bunun için iyi miktarda ödeniyor yada kendi personeli arasında FETÖ örgütüyle bir şekilde bağlantıları olan şahısları var. Bununla birlikte Arnavut milletinin bu durumu izah edecek bir çok atasözü var, biz sadece ikisini zikretmekle yetinelim:
1- Sevgili FETÖ’cüler, güneş balçıkla sıvanmaz.
2- Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.