Bayram POMAK
Geçtiğimiz hafta sonu, Balkanların küçük ülkesi Karadağ’da Türklere yönelik yapılan saldırılar gündeme bomba gibi düştü. Yapılan bu saldırılara kimse anlam veremedi. Aynı şekilde, Karadağ hükümetinin Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulama kararını da herkes şaşkınlıkla karşıladı. Ancak bu durumu daha iyi anlayabilmek için son zamanlarda Karadağ’da yapılan tartışmalara bir göz atmak gerekiyor. Bu tartışmaları anladığımız takdirde, olayların neden ve nasıl geliştiğini daha kolay kavrayabilme imkânına sahip olacağız.
Karadağ, Adriyatik Denizi’ne kıyısı olan 620 bin nüfuslu küçük bir ülke. Her ne kadar küçük bir ülke olsa da, stratejik konumu nedeniyle NATO ile Rusya’nın çekişme alanlarından biri hâline gelmiştir. 2017’de NATO üyesi olmadan önce, NATO’ya katılma yanlısı olan hükümete karşı bir darbe girişimi olmuş ve bu girişimin ardında Rusya’nın bulunduğu anlaşılmıştır.
Karadağ’ın bu stratejik konumunu anlamak, olayların gidişatını çözümlemek açısından büyük önem arz etmektedir. Bugün hâlâ ülkede NATO ve Batı karşıtlığı oranı yaklaşık %40 civarındadır. Ayrıca Karadağ, Balkanlar’da Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda en yakın ülkelerden biridir.
Karadağ, özellikle son beş yıldır hızlı bir göç dalgasıyla karşı karşıya. Rusya ile Ukrayna arasında başlayan savaşın ardından ülke çok sayıda Rus ve Ukraynalı göçmen kabul etti. Bunun yanında Türk vatandaşlarının da Karadağ’a göçü belirgin biçimde arttı. Yaklaşık 620 bin nüfusa sahip küçük bir ülkeye 100 bin kişinin yerleşmesi, kamuoyunda “demografik değişim” algısının oluşmasına yol açtı. Bu nedenle ülkede göç politikasının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği yönünde tartışmalar başladı.
Cumhurbaşkanı Jakov Milatoviç, daha önce yaptığı bir açıklamada “ülkenin artık sorumlu bir göç politikası izlemek zorunda olduğunu” vurgulamıştı. Artan göç, beraberinde ekonomik etkiler de getirdi. Özellikle konut ve kira fiyatlarında ciddi artışlar yaşandı. Resmî verilere göre, konutların metrekare fiyatı 1.100 avro iken, göç artışıyla birlikte bu rakam 2.200 avroya yükseldi. Kira fiyatları ise %80 oranında arttı. Tüm bu gelişmeler, toplumda yabancı düşmanlığını körükledi.
Ancak dikkat çekici olan, göçmenlerin çoğunluğunun Rus, Ukraynalı ve Sırp olmasına rağmen, “yabancı” veya “göçmen” denince halkın aklına tarihsel nedenlerle Türkler ve Müslümanlar gelmeye başlamasıydı.
Bu olaylardan yaklaşık iki hafta önce, Karadağ’daki muhalefetin önde gelen isimlerinden Nebojša Medojević, ADRIA Televizyonu’nda yaptığı açıklamalarda şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye faktörü adını verdiğimiz ciddi bir problemden bile bahsetmiyoruz. Burada yaklaşık 100 bin Türk vatandaşı bulunuyor ve 6 binden fazla Türk şirketi bu ülkede ciddi projeler yürütüyor.
‘Devletin onlar üzerinde bir kontrolü var mı?’ Hiçbir kontrolü yok. Ulusal Güvenlik Ajansı da onları izlemiyor.
Mantıken, eğer bir göç politikası uygulamak ve insanları ülkenize almak istiyorsanız, önce bir güvenlik değerlendirmesi yapmanız gerekir.
Bu büyük bir proje, büyük bir güç. 100 bin insan geldi; çoğu çocuklu genç aileler. Onlar buraya Ruslar ya da Ukraynalılar gibi sığınmaya gelmedi, burada yaşamaya geldiler.
Bu ciddi bir devlet projesidir — Balkan coğrafyasının neo-Osmanlılaştırılması.
Onlar zaten burada ciddi bir etkiye sahip; Boşnak Partisi fiilen Türkiye’nin çıkarlarının bir aracı gibi davranıyor.
Sadece şunu vurgulamak istiyorum: Biz büyük bir gücün çıkar alanı hâline geldik. Bu durum, ülkemizin ekonomik ve güvenlik çıkarlarını tehdit ediyor.”
Nebojević’in bu ifadeleri, aslında Karadağ’da belirli bir kesimin Türklere yönelik bakış açısının özeti niteliğindeydi. Bu açıklamalar, ülkede zaten yükselmekte olan “Türk etkisi” tartışmalarını daha da alevlendirdi.
Bütün bu tartışmaların ortasında, 25 Ekim’i 26 Ekim’e bağlayan gece başkent Podgorica’nın Zabjelo semtinde meydana gelen bıçaklı saldırı, olayların fitilini ateşledi. Saldırıda bir Karadağ vatandaşı ağır yaralandı. Polis ekiplerinin olay sonrası yaptığı incelemelerde, saldırıya bir Türk ve bir Azerbaycan vatandaşının karıştığı tespit edildi.
Olay, yerel medyada “yabancıların karıştığı şiddet olayı” olarak yansıtılınca, ertesi gün bazı aşırı gruplar şehir merkezinde sokaklara döküldü. Türk plakalı araçlar ve Türk işletmeleri hedef alındı; özellikle birkaç Türk restoranı ve kafe taşlandı. Bazı Türk vatandaşları, güvenlik amacıyla otellere veya kumarhanelere sığınmak zorunda kaldı.
Karadağ polisi, olayların ardından şehir genelinde çok sayıda kontrol noktası oluşturdu. 40’tan fazla Türk ve Azerbaycan vatandaşı, kimlik ve oturma izni kontrolleri için gözaltına alındı. Aynı akşam Başbakan Milojko Spajić, hükümetin Türk vatandaşlarına yönelik vizesiz rejimi “acil prosedürle” askıya alacağını duyurdu.
Hükümetin bu hızlı ve ani kararı, kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Karadağ Ombudsmanı Siniša Bjeković, mecliste yaptığı konuşmada karara tepki gösterdi ve şu ifadeleri kullandı:
“Sorumluluğun kişiselleştirilmesi gerektiği konusunda hemfikirim, ancak size şunu söylemeliyim ki bu, başbakanın dün gece yaptığı açıklamayla kesinlikle uyuşmuyor. Başbakan, elbette hepimizin kınadığı bu tek olay nedeniyle, bugün tüm Türkiye vatandaşlarına vize uygulanacağını söyledi.
Eğer sorumluluğun bireysel olarak belirlenmesi gerektiğini konuşuyorsak, bu konuda tamamen aynı fikirdeyiz. Ancak başbakanın bu tutumunun birçok açıdan son derece yanlış olduğunu düşünüyorum.
Sadece bir noktayı vurgulamak isterim: Türkiye Cumhuriyeti bize aynı şekilde karşılık verirse ne olacak?”
Hükümetin bu kararı birçok Karadağlı tarafından eleştirildi ve tepkiyle karşılandı. Vatandaşlar, kararın aceleyle alındığını ve neden bu kadar hızlı hareket edildiğini anlayamadıklarını belirttiler.
Buna karşılık, İçişleri Bakanlığı ülkede 100 bin Türk bulunduğu yönündeki algıya cevap vererek Karadağ’da 13.400 Türk olduğunu ve bunların yalnızca 85’inin daimi oturma iznine sahip olduğunu açıkladı. Hükümeti eleştirenler, neden bu rakamların daha önce açıklanmadığını ve 100 bin Türk varmış gibi bir algının oluşmasına nasıl izin verildiğini sorguluyor. Bu algının oluşmasında medyanın etkisi de ağır basıyor; Türkler hakkında çıkan olumsuz haberlerin birikimi, tansiyonun yükselmesinde önemli rol oynadı.
Eğer suç verilerini sayısal olarak incelersek, Türkler Karadağ’da en az suça karışan yabancılar arasında yer alıyor. Resmî rakamlara göre; yabancılar arasında en fazla suça karışanlar sırasıyla: Sırplar (936 suç), Kosovalılar (439 suç), Arnavutlar (323 suç), Bosnalılar (321 suç), Ruslar (260 suç) ve Türkler (253 suç) olarak kayda geçmiş durumda.
Diğer yandan, Karadağ İslam Birliği Başkanı Rıfat Fejziç de olayın doğrudan Türklerle ilgili olmadığını vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bazı siyasetçiler halkı kışkırtıyor. Üstelik bunu, çeşitli bahanelerle ‘110 bin Türk’ün ülkede bulunduğu’ yönünde kasıtlı ve yanlış bilgiler yayıp yapıyorlar. Bazı siyasetçiler de bu tuzağa düşüyor. Ancak burada mesele Türkler değil; asıl sorun Karadağ’dır — bu ülkeyi nasıl istikrarsızlaştıracakları ve Avrupa yolundan nasıl alıkoyacaklarıdır.”
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı da yaptığı açıklamada, hafta sonu Karadağ’da Türk vatandaşlarını da etkileyen bazı müessif gelişmeler yaşandığını belirtti. Açıklamada, “Olayların başlamasının hemen ardından Karadağ makamlarıyla temas kurulmuş; vatandaşlarımızın güvenliğinin tesisi amacıyla gerekli tedbirlerin alınması sağlanmıştır.” ifadelerine yer verildi.
Belirttiğimiz gibi, bu olayların arka planında hem Karadağ kamuoyunda süregelen göçmen tartışmaları hem de ülkenin jeopolitik konumuna yönelik istikrarsızlaştırma çabaları bulunmakta. Sırbistan, zaman zaman Karadağ’ın istikrarsızlaştırılmasına dönük adımlar atmış; NATO’ya katılma sürecindeki darbe girişiminin Rusya tarafından Sırbistan üzerinden planlandığı iddiası mahkeme kayıtlarıyla da gündeme gelmiştir. Ayrıca Karadağ ile Sırp kiliseleri arasındaki çekişmelerde Sırbistan’ın müdahaleleri de sıkça tartışma konusu olmuştur.
Bu bağlamda, olayın bir diğer arka plan unsuru olarak Türkiye’nin Kosova’ya silah satışı meselesini de göz ardı etmemek gerekir. Dolayısıyla Karadağ’da yaşananları tek başına “küçük bir olay” olarak açıklamak mümkün görünmüyor. Olayın hemen ardından, özellikle Sırbistan tarafından desteklendiği iddia edilen paramiliter gruplar örgütlenmiş ve Türklere ait mekânlar ile araçlara saldırılar gerçekleştirilmiştir. Medyada dolaşıma sokulan “Türkler demografimizi değiştiriyor” türündeki algılar da bu saldırı atmosferinin altyapısını oluşturmuştur.
Özetle, bu operasyonun Sırbistan ve Karadağ’daki bazı aktörlerin koordinasyonu ile planlanıp yürütüldüğü değerlendirmesi yapılmaktadır. Amaç, ülkedeki Türk varlığını zayıflatmak veya durdurmak olabilir. Bu tür eylemlerin kökenini yalnızca güncel politikalarda değil; tarihsel ve kolektif bilinçaltında yer etmiş Türk düşmanlığına kadar uzanan daha derin sebeplerde aramak faydalı olacaktır.
