SIRBİSTAN’IN GÖLGESİ VE TÜRKİYE’NİN BALKANLARDAKİ ETKİSİ: KARADAĞ KRİZİ

Karadağ’da Türklere yönelik saldırılar, münferit bir olayın ötesinde Sırbistan etkisinin ve “Yeni Osmanlı” söyleminin körüklediği bir jeopolitik gerilime işaret ediyor. Bayram Pomak, bu krizin Balkan dengelerinde Türkiye’nin artan nüfuzuna karşı yürütülen organize bir kampanyanın parçası olup olmadığını sorguluyor.

Sırbistan’ın gölgesi ve Türkiye’nin Balkanlardaki etkisi: Karadağ Krizi

USKAM Analiz, No. 29

Geçtiğimiz 25 Ekim’i 26’sına bağlayan gece Karadağ’da meydana gelen adi bir olay, hem Karadağ–Türkiye ilişkilerini hem de tüm Balkanları karıştırdı. Balkanların küçük ve sakin ülkesi olan Karadağ, bir anda hem bölge hem de dünya medyasının odağı haline geldi.

25 Ekim gecesi, Karadağ’ın başkenti Podgorica’da 25 yaşındaki bir gencin Türk ve Azerbaycan uyruklu kişiler tarafından hafif şekilde yaralanmasıyla olayların fitili ateşlendi. Ancak daha sonra Türk vatandaşının olaylarla bağlantısı olmadığı anlaşıldı ve söz konusu kişi serbest bırakıldı.

Olay yerel medyada “yabancıların karıştığı şiddet olayı” olarak yansıyınca, o gece ve takip eden üç gece boyunca başta Podgorica olmak üzere farklı bölgelerde Türklere yönelik saldırılar gerçekleştirildi. Türk plakalı araçlar ve Türk işletmeleri hedef alındı; özellikle birkaç Türk restoranı ve kafe taşlandı ve yakıldı. Bazı Türk vatandaşları ise güvenlik amacıyla otellere veya kumarhanelere sığınmak zorunda kaldı.

İlk geceki protestolar gencin bıçaklandığı mahallede, ikinci gece Türk vatandaşlarının yoğun olarak yaşadığı bölgede, üçüncü gece ise Karadağ Hükümet Binası önünde düzenlendi. Havai fişekler, meşaleler ve tahrik edici sloganlarla Türklere karşı nefret saçıldı. Bu olaylar sırasında “Türkleri kovun”, “Zıplamayan Türk’tür”, “Göçmen istemiyoruz”, “Türk şehirde yürümeyecek” gibi sloganlar atıldı. Katılımcıların çoğu koyu renk kıyafetler giymiş, maskeli ve şapkalıydı.

Ancak böylesine münferit ve adi bir olayın bu kadar büyümesinin arkasında ne olabilir? Bunu anlamak için Karadağ’da yapılan tartışmalara bakmak gerekiyor. Karadağ, 620 bin nüfusu olan küçük bir ülke. Ancak son zamanlarda ülkeye yaklaşık 100 bin kişinin yerleşmesi, demografik yapıyı ciddi şekilde değiştirdi. Bu yerleşenler arasında Ruslar ve Ukraynalılar büyük bir oran oluştururken, son beş yılda Türklerin de önemli ölçüde Karadağ’a yerleştiği görülüyor.

Resmî verilere göre Karadağ’da 13 bin 400 Türk vatandaşı yaşıyor olmasına rağmen, ülkede “100 bin Türk’ün yaşadığı” yönünde bir algı oluşturuldu. Bu algının yayılmasında özellikle son aylarda bazı Rusya yanlısı ve Sırbistan yanlısı medya organlarının sistematik biçimde ortaya attığı “Türk Kolonizasyonu” ve “Yeni Osmanlı Etkisi” söylemleri etkili oldu.

Bu olaylardan yaklaşık iki hafta önce, Karadağ muhalefetinin önde gelen isimlerinden Nebojša Medojević, ADRIA Televizyonu’nda yaptığı açıklamalarda şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye faktörü adını verdiğimiz ciddi bir problemden bile bahsetmiyoruz. Burada yaklaşık 100 bin Türk vatandaşı bulunuyor ve 6 binden fazla Türk şirketi bu ülkede ciddi projeler yürütüyor. ‘Devletin onlar üzerinde bir kontrolü var mı?’ Hiçbir kontrolü yok. Ulusal Güvenlik Ajansı da onları izlemiyor. Mantıken, eğer bir göç politikası uygulamak ve insanları ülkenize almak istiyorsanız, önce bir güvenlik değerlendirmesi yapmanız gerekir.

Bu büyük bir proje, büyük bir güç. 100 bin insan geldi; çoğu çocuklu genç aileler. Onlar buraya Ruslar ya da Ukraynalılar gibi sığınmaya gelmedi, burada yaşamaya geldiler. Bu ciddi bir devlet projesidir, Balkan coğrafyasının neo-Osmanlılaştırılması. Onlar zaten burada ciddi bir etkiye sahip; Boşnak Partisi fiilen Türkiye’nin çıkarlarının bir aracı gibi davranıyor. Sadece şunu vurgulamak istiyorum: Biz büyük bir gücün çıkar alanı hâline geldik. Bu durum, ülkemizin ekonomik ve güvenlik çıkarlarını tehdit ediyor.”

Medojević’in bu sözleri, Karadağ’da belirli bir kesimin Türklere bakış açısının adeta bir özeti niteliğindeydi. Ayrıca bu açıklamalar, ülkede zaten yükselmekte olan “Türk etkisi” tartışmalarını daha da körükledi.

Bu tartışmaların sürdüğü bir ortamda, 25 Ekim gecesi bir Karadağlı ile Türk ve Azerbaycan uyruklu kişiler arasında yaşanan olay, kısa sürede organize bir şiddet hareketine dönüştü. Önceden hazırlanmış pankartlarla yürüyen gruplar dikkat çekerken, aynı anda bazı medya organları “Türk tehlikesi” ve “Yabancı çeteler” başlıklı haberlerle ortamı daha da geriyordu.

Olayların hemen ardından Başbakan Milojko Spajiç, önce Türkiye ile vizesiz seyahatin kaldırılabileceğini açıkladı, ardından bu karar resmen yürürlüğe sokuldu.

Türklere yönelik şiddet eylemlerine katılanların profiline bakıldığında, Yeni Sırp Demokrasi Partisi’nin yöneticileri Goran Miliç ve Zoran Uşçumliç’in ön planda olduğu görülüyor. Yeni Sırp Demokrasi Partisi’nin lideri -ve aynı zamanda Karadağ Meclis Başkanı- Andrija Mandiç, Rusya’ya yönelik yaptırımlara karşı çıkan, Kosova’nın bağımsızlığını tanımayan ve NATO üyeliğine muhalefet eden bir siyasetçi olarak biliniyor.

Katılımcılar arasında “Anavatan’daki Sırp Kraliyet Ordusu” (Kraljevska Srpska Vojska u Otadžbini) adlı derneğin üyeleri de bulunuyordu. Dernek başkanı Predrag Lazarević, Facebook profilinde düzenli olarak Putin videoları, çetnik sembolleri ve eski Yugoslavya savaşlarına dair paylaşımlar yapıyor. Onun gibi aşırı milliyetçi aktivistlerin varlığı, Karadağ’da giderek artan etnik, ırksal ve dinsel nefret söylemi tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

Bütün bu profillere ve Karadağ medyasında yapılan tartışmalara bakıldığında, yaşanan bu münferit olayın sadece bir gerekçe olduğu açıkça görülmektedir. Olaydan önce yapılan yayınlar, bu gelişmelerin önceden hazırlandığını ve organize şekilde yürütüldüğünü göstermektedir. Karadağ’ın içinde Sırbistan’a yakın oluşumların bulunduğu ve bu sürecin bizzat onlar tarafından planlandığı yönündeki değerlendirmeler kamuoyunda açıkça dile getirilmektedir.

Her ne kadar Sırbistan Cumhurbaşkanı bunu reddetmiş ve “komplo teorisi” olarak nitelendirmiş olsa da, kendisine yakın medya organlarının ve Sırbistan yanlısı grupların olaylarda aktif şekilde yer alması bu iddiaları güçlendirmektedir.

Karadağ’da yürütülen “demografik değişim” tartışmaları ise doğrudan Türkleri hedef almıştır. Gerçek rakamın 13.400 olduğu bilinmesine rağmen, kamuoyuna 100 bin Türk’ün yaşadığı şeklinde abartılı bir algı sunulmuş; Karadağ hükümetinin bu yanlış bilgiyi zamanında düzeltmemesi olayların organize biçimde yönlendirildiğini göstermektedir.

Aynı şekilde, olay duyulur duyulmaz, ne olduğu tam olarak anlaşılmadan Karadağ hükümetinin Türkiye’ye yönelik vize uygulamasını başlatması, meselenin arka planı hakkında önemli ipuçları vermektedir. Bireysel ve adi bir olayın, iki ülke arasındaki ilişkileri sarsacak ölçüde büyük bir krize dönüştürülmesinin başka bir izahı bulunmamaktadır.

Karadağ’da Türklere yönelik saldırıları hem ülkenin iç siyasi tartışmaları hem de bölgesel gelişmeler bağlamında değerlendirmek mümkündür. Bu olaylarla birlikte, Karadağ içerisindeki Sırbistan etkisinin ne kadar güçlü olduğu ve gerektiğinde sokakları hareketlendirebilecek kapasitede oldukları mesajı verilmiştir. Aynı şekilde, son dönemde Türkiye’nin Kosova’ya sattığı dronlar ve diğer askeri mühimmatlar bağlamında da Ankara’ya yönelik dolaylı bir mesaj iletilmek istendiği anlaşılmaktadır.

Tüm bu gelişmeler, Karadağ’da yaşanan olayın basit bir asayiş meselesi değil, uzun süredir biriken siyasi, demografik ve jeopolitik tartışmaların tetiklediği organize bir kampanyanın parçası olduğunu ortaya koymaktadır.

Türk vatandaşlarına yönelik saldırılar, ülkede son dönemde körüklenen “Türk etkisi”, “Yeni Osmanlı” ve “demografik tehdit” söylemlerinin sahada nasıl şiddete dönüştürülebileceğini göstermiştir.

Olayın büyüme hızına, kullanılan söylemlere, katılımcı grupların profiline ve hükümetin anında aldığı vize kararı gibi adımlara bakıldığında, Karadağ iç siyasetinde Sırbistan’a yakın odakların hem ülke içindeki güç mücadelesine hem de Türkiye’nin bölgede artan etkinliğine yönelik bir mesaj vermeye çalıştığı anlaşılmaktadır.

Karadağ’daki bu gerilim, Balkanlar’da kırılgan dengelerin ne kadar kolay manipüle edilebildiğini ve bölgesel rekabetin toplumlar arası ilişkileri hızla hedef hâline getirebileceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

En son haberler

GLAUK KONJUFCA BAŞBAKANLIK İÇİN GEREKLİ OYLARI ALAMADI: KOSOVA YENİ GENEL SEÇİMLERE GİDİYOR

CLARK: UÇK ETNİK TEMİZLİK YAPMADI

İSRAİL, AKSA CAMİİ İMAMININ YARGILANMASINA BAŞLADI: HUTBELERDE ”GAZZE” KELİMESİNİN GEÇMESİ BİLE YASAKLANIYOR