Cumhurbaşkanı Erdoğan, beşeri ve kültürel bağların yanı sıra Türkiye’nin coğrafi olarak da bir Balkan ülkesi olduğunu kaydederek, “Sınırı dahi olmayan bazı ülkelerin Balkanlar’a doğrudan müdahale ettiği bir denklemde Türkiye’nin bu coğrafyaya sırtını dönmesi düşünülemez. Balkanlar’daki her gelişmeyi kendi iç meselemiz gibi görüyor, sıkıntıların çözüme kavuşturulması için gereken adımları atıyoruz ve atacağız. Türkiye’nin bu coğrafyada barış ve istikrarı koruma gayretlerinin, kargaşa ve kaostan beslenen kimi çevreleri rahatsız ettiğini de biliyoruz. Ancak bu şer odaklarına rağmen Bosna Hersek’in ve tüm Balkanlar’ın esenliği için çalışmaya devam ediyoruz.” diye konuştu.
Türkiye’nin, Türk şirketlerinin yatırımlarından TİKA, Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü, DEİK gibi kurumların faaliyetlerine, bankacılık sektöründen üniversiteye uzanan geniş bir yelpazede varlık gösterdiğini anlatan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’nin Bosna Hersek’teki doğrudan yatırımlarının toplamı 250 milyon doları şu anda aşıyor. Geçen sene salgına rağmen 650 milyon dolar olarak gerçekleştirilen ikili ticaretimizi kısa sürede 1 milyar doların üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Sivil toplum kuruluşlarımızla insanımızın yardım elini Balkanlar’ın en ücra köşesine kadar ulaştırıyoruz. Bölgenin ekonomisine çok büyük katkı sunacak Belgrad-Saray Bosna Otoyolu’yla ilgili çalışmalarımız planlandığı şekilde ilerliyor. Bize göre bu sadece bir yol projesi değil, her yönüyle aynı zamanda bir barış projesidir. Kısa süre önce Yeni Pazar Başkonsolosluğumuzun açılışını yaptık. Yeni Pazar-Tutin yolu da önümüzdeki yıl hizmete girecek. İnşallah hava yolu taşımacılığından ticarete, ulaşımdan sanayi ve eğitime kadar her alanda projelerimize hız vereceğiz.”
Erdoğan, tarihte pek çok acı yaşamış, daha düne kadar çatışmayla anılan Balkanlar’ın gerilimlerin değil, daima huzurun membaı olmasını istediklerini belirterek, şöyle devam etti:
“Biz Balkanlar’ın, Avrupa’nın göbeğinde bir istikrar adası haline gelmesini, kalkınmasını, ekonomik olarak güçlenmesini arzu ediyoruz. Bosna Hersek’in bu coğrafyayla ilgili hesabı olanların nüfuz alanı ve mücadele arenası haline dönüşmesini asla istemiyoruz. Bu anlayışla Bosna’nın birlik ve bütünlüğünü dahi tartışmaya açan son gerilimin ardından diplomatik çabalarımıza ciddi manada hız verdik. Bosna Hersek’teki tüm taraflarla görüşen, tüm kesimlerin saygı duyduğu, itimat ettiği bir ülke olarak sorunların çözülmesi için inisiyatif aldık. Önce Dışişleri Bakanımızı Bosna Hersek’e göndererek mesajlarımızı muhataplarımıza net biçimde ulaştırdık. Ardından Ağustos ayındaki Bosna Hersek’i ziyaretimde görüş ve telkinlerimizi en üst seviyede tekrar ilettik. Sayın Dodik bu kapsamda arabuluculuk teklifinde bulundu. Bosna Hersek’teki tüm taraflar zaten başından beri Türkiye’nin bu sürece müdahil olmasını istiyordu. Biz de ‘Siz kendi aranızda bu konuda kararlıysanız, biz arabuluculuk görevine soyunuruz ama sadece Sayın Dodik, senin talebinle bu iş olmaz. Buna Caferovic’in de Komsic’in de çok kararlı bir şekilde destek vermesi lazım.’ dedik.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Sayın Vucic’le de 18 Eylül’de İstanbul’da gelişmeleri ele aldık. Çarşamba günü Sayın Bakir İzetbegoviç’i misafir ettim, birlikte çalışma yemeği gerçekleştirdik. Bakir kardeşimle ülkedeki durumu ve gerilimi, daha fazla büyümeden nasıl çözüme kavuşturabileceğimizi istişare ettik. Görüşmemizde kendisiyle Türkiye’nin bu süreçte yapabileceği katkıları değerlendirme fırsatı bulduk. İnşallah önümüzdeki günlerde Bosna Hersek’ten diğer yetkilileri de başta Dodik olmak üzere, Komsic ve onun yanında Caferovic, onları da Ankara’da ağırlamayı planlıyorum ve bu konuda gerekli görüşmeleri yapacağız. Merhum Aliya İzetbegoviç’in emanetine halel gelmemesi için elimizden gelen her türlü çabayı sarf edeceğiz. Bosna Hersek’in tekrar eski kötü günlerine dönmemesi için tüm taraflarla diyaloğumuzu artırarak sürdüreceğiz. Bu arada belki günübirlik bir Sırbistan ziyareti yapmak suretiyle veya Sayın Vucic’i aynı şekilde Ankara’ya davet etmek suretiyle onunla da bir görüşme yapmayı planlıyorum.”