Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler arasında nüfusa oranla en fazla yerleşik Müslüman Türk vatandaşa sahip olan Bulgaristan’da Türkler, siyasette daha fazla temsil ve devlet kadrolarında fırsat eşitliği talep ediyor.
Siyasi istikrarsızlığın devam ettiği Bulgaristan’da 2 Nisan’da son 2 yılda 5’inci kez yapılacak genel seçime katılan hem aşırı sağ hem de sol siyasi partilerin Müslüman Türkleri hedef aldığı ifade ediliyor.
Eski Kırcaali milletvekili ve Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü Dr. Öğr. Üyesi Şabanali Ahmed, AA muhabirine, Bulgaristan’da aşırı sağ ve sol siyasi partilerin Müslüman Türklere yönelik tutumlarını ve yaklaşan genel seçimden Bulgaristan Türklerinin beklentilerini değerlendirdi.
Şabanali Ahmed, AB üyesi ülkeler arasında yüzde 10’un üzerinde nüfusla en fazla yerleşik Müslüman Türk’ün Bulgaristan’da bulunduğunu belirterek, “Buna rağmen ülkede, nüfusuna oranla Müslüman Türklere devlet kadrolarında eşit istihdam sağlanmıyor. Parlamentoda da yeterli temsil imkanı verilmiyor.” dedi.
Yargı ile emniyetin idari kadrolarına yapılan bazı atamalar dışında Türklerin bu alanlarda istihdam edilmediğine dikkati çeken Ahmed, bu durumun anayasal olarak eşitlik ilkesi ile çeliştiğini ve 33 senedir demokrasi ile yönetilen ülkede “gettolaşmanın” göstergesi olduğunu ifade etti.
Ahmed, Müslüman Türklerin, seçimlerde dini özgürlükler ve müftülük, devlet kadrolarında fırsat eşitliği, parlamento ile belediye idarelerinde nüfuslarına orantılı siyasi temsil taleplerinin olduğunu ve gettolaşmanın bitmesini talep ettiğini kaydetti.
Müslüman Türkler hem aşırı sağ hem de sol siyasi partiler tarafından hedef alınıyor
Bulgaristan’da 1989 sonrası Türklerin de siyasi partiler kurmaya başladığını anımsatan Ahmed, bu partiler arasında son mecliste 36 milletvekili bulunan Hak ve Özgürlükler Hareketinin (HÖH) 400 sandalyeli Bulgar Parlamentosuna 1991’de 24 milletvekili göndermeyi başardığını, daha sonra yapılan yerel seçimde ise 27 belediye ve 653 muhtarlık kazandığını aktardı.
Ahmed, 1994’teki genel seçimi Bulgar Sosyalist Partisinin kazanmasının ardından Müslüman azınlık tarafından seçilen Başmüftü Fikri Salih Efendi’nin görevden alınmasıyla ülkede “müftü sorunu”nun başladığını anlattı.
Bulgaristan genel seçimlerini, Haziran 2001’de eski Kral II. Simeon’un ve yeni partisi II. Simeon Milli Hareketi’nin kazanmasıyla Türklerin çoğunlukta olduğu HÖH ile koalisyon kurduğunu kaydeden Ahmed, “Türkler 2005’e kadar bu koalisyonla iktidarda kaldı. Bu dönemde aşırı milliyetçi ATAKA partisi yükselişe geçti. ATAKA, muhalefette olsa da Türkler ve diğer azınlıklara ülkede hayat hakkı tanımayan bir söylemle siyasette tutunmaya çalıştı.” şeklinde konuştu.
Ahmed, ATAKA ve benzeri aşırı sağ partiler için “marjinal azınlıktan oy alıyor” yorumlarının durumu küçümsemek olduğunun altını çizerek, “Onların kullandığı dil farklı kesimlerden karşılık buluyor. Bulgaristan’ın farklı bölgelerinde başörtülü kadınlar hakarete ve saldırıya maruz kalıyor. Bu aşırı sağcı siyasal oluşumların kullandığını söylemden kaynaklanıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
ATAKA’nın Türklere yönelik saldırılarının söylem düzeyinde kalmadığına vurgu yapan Ahmed, 2011’de ırkçı ATAKA taraftarları ve milletvekillerinin Sofya’da “Hoparlörden ezan sesi geliyor” bahanesiyle gerçekleştirdiği cami saldırısının olay yerine gelen ATAKA lideri Volen Siderov tarafından savunulduğunu hatırlattı.
Ahmed, eski Başbakan Boyko Borisov’un başını çektiği Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin Yurttaşlar (GERB) partisi aşırı sağ olmamasına rağmen hiçbir zaman Bulgaristan’daki Türk azınlığın varlığından bilinçli şekilde bahsetmediğini ve onları “Bulgaristan’daki Müslümanlar” olarak değerlendirdiğini söyledi.
Bulgaristan Sosyalist Partisinin de Türkler konusunda diğer partiler kadar ırkçı tutuma sahip olduğunu dile getiren Ahmed, “Her seçim sürecinde sadece aşırı sağ partiler değil sol partiler de Türkleri hedef alarak oylarını artırmaya çalışıyor. Hedef almayan diğer partiler ise Türkleri yeterince savunmuyor veya onlara yeterince yer vermiyor.” ifadesini kullandı.
Bulgaristan Türklerine baskı Osmanlı’nın çekilmesinden beri devam ediyor
Ahmed, Bulgaristan Türklerine yönelik baskıların 1908’de ülkenin Osmanlı egemenliğinden ayrılmasının hemen ardından başladığını ve ülkedeki siyasi idareye bağlı olarak farklı yoğunluklarda devam ettiğini belirtti.
Türk azınlık üzerindeki baskıların, Bulgar Komünist Partisinin 1944’te iktidara gelmesinin ardından özellikle 1951’de oldukça arttığını ifade eden Ahmed, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“1956’da çıkarılan ‘Tek Millet Kararı’ (Edinna Natsiya) ile Türk azınlığın Bulgar halkı ile entegrasyonunun sağlanması için azınlıkların Bulgar isimlerini benimsemesi, Bulgar örf ve adetleri ile yaşaması hedeflendi. Farklı dönemlerde yaşanan göçler ile Türk azınlık nüfusu büyük oranda azaltıldı, kalan nüfus ise baskılar kapsamında asimile edilmeye çalışıldı. Bulgaristan’dan zorunlu göç ise 1984-1989 arasında ülkede yaşayan Türk azınlığa yönelik bu ülkedeki komünist rejimce uygulanan asimilasyon ve baskı sürecinin sonunda gerçekleşti. Türk azınlığın yoğun olarak yaşadığı köylere ani baskınlar düzenlendi. Sürecin sonucunda yaşanan 1989 göçü, sadece Bulgaristan Türklerinin tarihi açısından değil, Avrupa tarihi açısından değerlendirildiğinde en büyük insani trajedilerinden oldu. İlk kitlesel göç dalgalarında bir yılda 345 bin 960 kişi Türkiye’ye göç etti. 1990’ın ikinci yarısında yaşanan göç hareketiyle bu sayı 360 bini geçti.”
Ahmed, Bulgaristan Türklerinin yaşanan büyük kitlesel göçlere rağmen halen ülkedeki en büyük etnik azınlık olarak seçim sonuçlarında önemli etkiye sahip olduğunun altını çizerek sözlerini tamamladı.